DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı: Hukuki Temelleri ve Hesaplama Yöntemleri
Hayatın beklenmedik anlarında meydana gelen olaylar, kişilerin hayatında telafisi güç zararlara yol açabilmektedir. Özellikle bir kişinin vefatı durumunda, onun maddi desteğinden mahrum kalanların uğradığı ekonomik kayıpları gidermeyi amaçlayan hukuki mekanizma, destekten yoksun kalma tazminatıdır. Bu makalede, destekten yoksun kalma tazminatının ne olduğu, hangi durumlarda ortaya çıktığı, kimlerin bu tazminata hak kazanabileceği ve en önemlisi, tazminat hesaplamalarındaki güncel yaklaşımlar ve karşılaşılan sorunlar detaylı bir şekilde incelenecektir.
Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Hukuki Niteliği ve Amacı
Destekten yoksun kalma tazminatı, Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) ilgili maddelerinde düzenlenen bir haksız fiil sorumluluğu türüdür. Bu tazminat, ölen kişinin sağlığında düzenli ve fiilî olarak ekonomik katkı sağladığı kişilerin, bu desteğin ortadan kalkması nedeniyle uğradıkları gelir kaybını ifade eder. Hukuken bu zarar, doğrudan ölen kişiye değil, onun destek verdiği üçüncü kişilere yönelik bir “yansıma zarar”dır. Amacı, destek yaşayan olsaydı yapabileceği yardımı, hizmeti, bakım ve gözetimi karşılamaktır.
Kimler Destekten Yoksun Kalma Tazminatına Hak Kazanabilir ?
Destekten yoksun kalma tazminatına hak kazanabilecek kişiler, ölenin sağlığında fiilen destek sağladığı veya gelecekte destek sağlaması beklenen kişilerdir. Bu kaıuyıupsamda ölenin eşi, çocukları ve anne-babası gibi birinci derece yakınlar yanı sıra, fiilen ekonomik destek aldığı ispat edilebilen diğer kişiler de yer alabilir. Önemli olan, soy bağı veya akrabalık ilişkisi değil, destek ilişkisinin varlığıdır.
Yargıtay kararlarına göre, destek kavramı yalnızca parasal katkıyı değil, hizmet edimlerini de kapsar. Örneğin, ev kadınlarının ev hizmetleri yaparak aileye maddi destek sağladığı kabul edilmekte, yaşlı anne ve babanın çocuklarından gördüğü bakım ve hizmet de destek sayılmaktadır. Çocukların dahi çok küçük yaşlardan itibaren aile bütçesine çeşitli biçimlerde ekonomik katkı sağladıkları veya ev hizmetlerinde yardımcı oldukları saptanmıştır.
Ayrıca, kişilerin varlıklı olmaları destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir. Yargıtay, miras ve miras gelirlerinin destek tazminatı ile ilişkilendirilmeyeceği ve tazminatın yalnızca ölen desteğin bedeni ve fikri katkısının karşılığı olan emsâl kazançlar üzerinden hesaplanması gerektiği yönünde kararlar vermiştir.
Tazminat Hesaplamasındaki Temel İlkeler ve Sorunlar
Tazminat hesaplamaları, mağdurun zararının adil, objektif ve öngörülebilir bir şekilde belirlenmesi açısından büyük önem taşır. Ancak, bu alanda kurumlar ve kuruluşlar arasında bir uyum olmayıp, adeta karmaşa yaşanmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun gelir bağlama işlemleri ile sigorta şirketlerinin tazminat hesaplama formülleri ve yargıda benimsenmiş yöntemler birbirinden oldukça farklıdır.
Hesaplama Yöntemlerindeki Çeşitlilik ve Yargıtay Yaklaşımı
Tazminat hesaplamalarında kullanılan başlıca üç farklı aktüeryal yöntem bulunmaktadır:
• Progresif Rant Yöntemi: Mağdurların talep ettiği ve uygulamada sıkça kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemde, bilinen dönem kazançları iskonto edilmeden hesaplanır ve işleyecek dönem kazançları, en son yıla ait kazanç birim alınarak her yıl için %10 artırılıp %10 iskonto edilmek suretiyle belirlenir.
• Devre Başı Ödemeli Belirli Süreli Rant Formülü-Teknik Faiz Yöntemi (1.65 Oran): Tazminat sorumluları (özellikle sigorta şirketleri) tarafından daha dengeli bulunduğu belirtilir. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin kararlarıyla trafik genel şartları ekindeki cetvellerin ve %1.8 teknik faiz uygulamasının hukuki dayanağı ortadan kalkmıştır. Buna rağmen bazı kurumlar bu uygulamayı sürdürme eğilimindedir.
• Ortalama Kazanç ve Sabit Rant Yöntemi: Diğer bir aktüeryal yöntemdir.
Yargıtay, hesaplamaların kendi belirlediği ilkelere göre yapılmasını zorunlu tutmaktadır ve benimsenmemiş hiçbir hesaplama yöntemi veya formül yargıda geçerli değildir. Yerel mahkeme kararlarının bozulmaması için bilirkişilerin bu ilkelere uyması gerekmektedir.
Tazminat Hesaplamasında Dikkate Alınan Parametreler
1. Kazanç Düzeyi: Mağdurun aylık kazancı, gelir kaybının hesaplanmasında temel alınır. Eğer kişinin bir işi veya kazancı yoksa, yasal asgari ücret üzerinden hesaplama yapılır. Gerçek kazancın, imzalı dahi olsa ücret bordrolarındaki veya vergi bildirimlerindeki kazançlar olmayabileceği, gerekirse meslek kuruluşlarından emsâl kazançların araştırılması gerektiği vurgulanmıştır.
2. Yaş ve Destek Süresi: Mağdurun yaşı ve tahmini yaşam süresi, tazminat miktarının tespitinde önemli bir parametredir. Yaşam tabloları (eskiden PMF-1931 Fransız yaşam tablosu, son zamanlarda TRH 2010 Ulusal Mortalite Tablosu) bu sürelerin belirlenmesinde kullanılır. Destek süresi, çocuklarda eğitim durumuna göre, eşlerde ve anne-babalarda ortalama yaşam beklentisine göre belirlenir. Dul eşin yeniden evlenme olasılığı da hesaba katılır.
3. İşlemiş ve İşleyecek Dönem Ayrımı: Tazminat hesapları genellikle olay tarihi ile rapor/hüküm tarihi arasındaki “işlemiş dönem” ve sonrasındaki “işleyecek dönem” olarak ikiye ayrılır. İşlemiş dönemde gerçek veriler kullanılır ve iskonto yapılmazken, işleyecek dönemde varsayımlara dayalı hesaplamalar yapılır.
4. Pasif Dönem Zararı: Emeklilik dönemindeki kişiler dahi birbirlerine “yardım ve hizmet” ederek destek oldukları kabul edildiğinden, pasif dönem zararı da yasal asgari ücretler üzerinden hesaplanmalıdır.
Ödeme Şekli ve İskonto Tartışması
Tazminatların mevcut uygulamada peşin ve toplu biçimde ödenmesi, mağdurlar için uzun vadeli ekonomik güvenceyi sağlamada yetersiz kalırken, tazminat sorumluları açısından da orantısız bir yük doğurabilmektedir. Aktüer hesaplamalarda, peşin ödenen tazminatın belirli bir iskonto oranına tabi tutulması gerektiği belirtilirken, Yargıtay kararlarında işlemiş dönem zararı için iskonto uygulanmadığı vurgulanmaktadır.
Bilirkişi ve Hukukçunun Rolü
İnsan zararlarının parasal değerlendirmesinde (tazminata dönüştürülmesinde) temel sorun, hesaplama yöntemleri gibi görünse de, asıl önemli olan sağlam ve doğru “hukuksal gerekçeler”dir. Hesap formülleri içi boş kalıplar gibidir; içlerinin hukuksal değerlendirmelerle doldurulması gerekmektedir. Bu nedenle, tazminat hesaplarını, hukuk eğitimi almış ve konusunda uzmanlaşmış bilirkişilerin yapması gerektiği vurgulanmıştır.
Sonuç: Objektiflik ve Hakkaniyet Arayışı
Hukukumuzda, manevi tazminatın objektif bir temelde belirlenmesine ilişkin bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmakla birlikte, destekten yoksun kalma gibi maddi tazminatlarda da benzer bir belirsizlik devam etmektedir. Yargıtay kararlarında objektivitenin sağlanması gereği vurgulanmakla birlikte, bunun ne şekilde sağlanacağına ilişkin somut tespitler eksiktir.
Tazminat hesaplamalarındaki bu yeknesak olmayan yöntemler, adil ve gerçekçi tazminatın belirlenmesine engel oluşturmaktadır. Objektif, öngörülebilir, ekonomik gerçekliklerle uyumlu ve taraflar arasında makul dengeyi gözeten bir sistem kurulması gereklidir. Bu bağlamda, Sigorta Tahkim Komisyonu gibi kurumlar aracılığıyla başvuruların konulara göre dağılımı incelenerek daha şeffaf ve adil bir sürecin tesis edilmesi önem arz etmektedir. Öneriler arasında, tazminatların toplu yerine aylık periyotlarla ödenmesini sağlayacak bir fon sistemi kurulması da bulunmaktadır.