GEÇİCİ VE KALICI İŞ GÖREMEZLİK TAZMİNATI

Geçici ve Kalıcı İş Göremezlik Tazminatı: Hukuki Boyutları ve Hesaplama Yöntemleri

Hayatta karşılaşılan beklenmedik kazalar veya olaylar sonucunda meydana gelen bedensel zararlar, kişilerin yaşam kalitelerini ve ekonomik geleceklerini derinden etkileyebilir. Bu tür durumlarda mağdurun uğradığı kayıpları karşılamayı hedefleyen hukuki mekanizma, geçici ve kalıcı iş göremezlik tazminatı olarak adlandırılır. Bu makalede, iş göremezlik tazminatının hukuki dayanakları, hangi durumlarda gündeme geldiği, kimlerin bu tazminata hak kazanabileceği ve tazminat hesaplamalarındaki güncel yaklaşımlar ile karşılaşılan sorunlar detaylı bir şekilde incelenecektir.

İş Göremezlik Tazminatının Hukuki Niteliği ve Amacı

İş göremezlik tazminatı, Türk Borçlar Kanunu (TBK) kapsamında düzenlenen bir haksız fiil sorumluluğu türüdür. Bu tazminat, bir kişinin haksız ve hukuka aykırı bir fiil sonucu bedensel zarara uğraması halinde, uğradığı maddi kayıpların giderilmesini amaçlar.

TBK’nın 54. maddesi, bedensel zararları dört ana başlık altında ele almıştır:

• Tedavi giderleri.

• Kazanç kaybı.

• Çalışma gücünün azalmasından veya tamamen yitirilmesinden doğan kayıplar.

• Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.

Bu tazminatın temel amacı, zarar görenin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi gidererek, mümkünse onu zarardan önceki duruma en yakın seviyeye getirmek ve yaşamını sürdürebilmesi için gerekli ekonomik dengeyi sağlamaktır. Bedensel zarar, yalnızca fiziksel bütünlüğün ihlaliyle sınırlı kalmaz; kişinin geçici ya da sürekli olarak çalışamaz hale gelmesi, mesleki faaliyetlerinden mahrum kalması ve gelir kaybına uğraması gibi ekonomik sonuçları da kapsar. Uygulamada bu zarar türü için; “sürekli iş göremezlik”, “maluliyet”, “beden gücü kaybı” veya “çalışma gücü kaybı” gibi kavramlar kullanılmaktadır.

Geçici ve Kalıcı İş Göremezlik Kavramları

İş göremezlik durumu, niteliğine göre geçici veya sürekli (kalıcı) olabilir:

Geçici İş Göremezlik Tazminatı: Mağdurun, Kurul Raporu’nda tespit edilen geçici iş göremezlik süresi boyunca çalışma kapasitesinin %100 olduğu varsayımıyla hesaplanır. Bu hesaplamada meslek ayrımı yapılmaz.

Sürekli (Kalıcı) İş Göremezlik Tazminatı: Geçici iş göremezlik süresinin bitiminden itibaren, Kurul Raporu’nda belirlenen sürekli sakatlık oranı üzerinden hesaplanır. Sürekli iş göremezlik, kişinin çalışma gücünü tamamen veya kısmen, kalıcı biçimde kaybetmesi durumunu ifade eder ve mağdurun ekonomik ve sosyal hayatını uzun vadede etkiler.

İş Göremezlik Oranının Tespiti

Sürekli iş göremezlik oranı, Sağlık Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş hastaneler ve ilgili sağlık kurulları tarafından düzenlenen Engellilik Sağlık Kurulu raporları ile tespit edilir. Maluliyet oranının yüksekliği, tazminat miktarının yükselmesine doğrudan etki eder.

Geçmişten günümüze maluliyet oranlarının tespitinde farklı yönetmelikler esas alınmıştır:

11.10.2008 öncesi: Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü.

11.10.2008 – 01.09.2013 arası: Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği.

01.09.2013 – 01.06.2015 arası: Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği.

01.06.2015 – 20.02.2019 arası: Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik.

20.02.2019 sonrası: Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik.

• Çocuklar için ise Çocuklar için Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik bulunmaktadır.

Raporda, kişinin engeli nedeniyle çalıştırılamayacağı işlerin niteliği belirtilmeli ve özel durumu açıklanmalıdır.

Tazminat Hesaplamasında Dikkate Alınan Temel Unsurlar

Tazminat miktarının adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde belirlenmesi için birçok unsur dikkatle ele alınır. Bunlar:

1. Kazanç Düzeyi: Mağdurun aylık kazancı, gelir kaybının hesaplanmasında temel alınır.

    ◦ Gerçek Kazanç Prensibi: Tazminat hesaplamalarında, eğer bir iş ve kazanç varsa, mutlaka gerçek kazançlar araştırılmalıdır. Ücret bordroları, vergi bildirimleri gibi resmi belgeler gerçeği yansıtmıyorsa dikkate alınmaz. Gerektiğinde ilgili meslek kuruluşlarından emsâl kazançlar sorulur.

    ◦ Asgari Ücret Esası: Herhangi bir işte çalışmayan mağdurun geliri olarak asgari ücret kabul edilir. Ev kadınları ve yaşlı kişilerin “yardım ve hizmet” ederek sağladıkları katkılar da asgari ücret üzerinden hesaplanır.

    ◦ Çalışma Hayatına Bağlı Olmayan Kazançlar: Kira, temettü, faiz gibi kazançlar tazminat hesabına dahil edilmez.

    ◦ Ek Ödemeler: İkramiye, prim, giyim, yakacak, ek ders gibi düzenli ödemeler aylık gelire dahil edilebilir, ancak bunun için son bir yıl içinde belgelendirilmesi gerekir.

2. Yaş ve Yaşam Süresi: Mağdurun haksız fiilin gerçekleştiği tarihteki yaşı esas alınarak tahmini yaşam süresi belirlenir. Bu süre, tazminat miktarının tespitinde önemli bir parametredir.

    ◦ Aktif ve Pasif Dönem: Mağdurun aktif yaşamı genellikle 18 yaşında başlar ve 65 yaşında biter. Bu dönemdeki zarar, iş ve mesleğinden elde ettiği veya elde etmesi olası kazançlara göre hesaplanır. Pasif dönem (yaşlılık ve emeklilik süreleri) zararı ise yasal asgari ücretler üzerinden hesaplanır. Yargıtay, kişinin yaşlılık döneminde dahi sakatlığı oranında daha fazla çaba harcayacağından pasif dönem zararının hesaplanması gerektiğini vurgulamaktadır.

    ◦ Küçük Yaştaki Çocuklar: Çocukların da günlük yaşamlarını sürdürürken sakatlıkları oranında zorlanacakları ve daha fazla efor harcayacakları kabul edilerek, tazminatları 18 yaşından değil, kaza geçirdikleri tarihteki yaşlarından başlayarak yaşam sürelerinin sonuna kadar hesaplanmalıdır.

3. Maluliyet Oranı: Sağlık kurulu raporuyla tespit edilen sürekli iş göremezlik oranı, tazminat miktarının belirlenmesinde doğrudan etkili olan bir ölçüttür.

4. Kusur Oranı: Tazminat hesaplamaları, sorumluluğun türü ne olursa olsun kusur oranları üzerinden yapılır. Zarar görenin kusura katılımı söz konusu ise, bu oran tazminattan indirim nedeni olabilir. Eğer zarar görenin kusuru yoksa, diğer sorumlular arasındaki kusur paylaşımının ayrıntılarına girilmesine gerek yoktur, çünkü zarar görenler zararın tamamını herhangi bir sorumludan talep edebilir.

Tazminat Hesaplama Yöntemleri ve Güncel Tartışmalar

İnsan zararlarının tazminata dönüştürülmesinde, hesaplama yöntemleri konusunda kurumlar (Sosyal Güvenlik Kurumu, sigorta şirketleri, yargı) arasında uyum olmayıp adeta karmaşa yaşanmaktadır.

Başlıca Hesaplama Yöntemleri:

1. Progresif Rant Yöntemi: Mağdurlar tarafından sıkça talep edilen ve uygulamada yaygın kullanılan bir yöntemdir.

    ◦ Hesaplama: Olay tarihi ile rapor/hüküm tarihi arasındaki “işlemiş dönem” kazançları iskontosuz hesaplanır. Rapor tarihinden sonraki “işleyecek dönem” kazançları ise en son yıla ait kazanç birim alınarak her yıl için %10 artırılıp %10 iskonto edilmek suretiyle belirlenir. Bu, gerçekte %0 reel iskonto anlamına gelir.

    ◦ Avantajları: Anlaşılması ve hesaplaması kolaydır, gelirlerin artacağı varsayımı içerir, mağdur lehine sonuçlar doğurur.

    ◦ Dezavantajları: Standartlaşmamış, aktüeryal temele tam dayanmaz, ekonomik gerçeklikten sapma riski taşır (enflasyon göz ardı edilir). Tazminat sorumluları tarafından aşırı yük getirdiği gerekçesiyle eleştirilir.

2. Devre Başı Ödemeli Belirli Süreli Rant Formülü-Teknik Faiz Yöntemi (1.65/1.8 Oran):

Özellikle sigorta şirketleri tarafından daha dengeli bulunduğu belirtilen yöntemdir. Bu yöntemde, gelecekteki yıllık zararların bugünkü değeri üzerinden hesaplama yapılır ve genellikle %1.65 veya %1.8 oranında teknik faiz uygulanır.

    ◦ Anayasa Mahkemesi Kararının Etkisi: Anayasa Mahkemesi’nin 17.07.2020 tarihli kararı (E.2019/40, K.2020/40) ile Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 90. maddesindeki sigorta genel şartlarına atıf yapan ibareler iptal edilmiştir. Bu iptal kararı, trafik sigortası genel şartları ekindeki cetvellerin ve %1.8 teknik faiz uygulamasının hukuki dayanağını ortadan kaldırmıştır.

    ◦ Sonuç: Bu nedenle, tazminat hesaplamasının %1.8 teknik faiz uygulanmadan yapılması gereklidir.

    ◦ Eleştiriler: Teknik faiz uygulanmamasının ciddi oranda tazminat artışına yol açtığı (örneğin PMF’ye göre %30.5 daha fazla) ve bunun sebepsiz zenginleşmeye neden olabileceği savunulmaktadır. Peşin ödemede iskonto yapılması gerektiği, aksi takdirde hak sahibinin parayı erken değerlendirme olanağı nedeniyle haksız zenginleşeceği belirtilir.

3. Ortalama Kazanç ve Sabit Rant Yöntemi (%10 Artırım ve İskonto Değerli):

Türk yargısında uzun süre kullanılmış bir yöntemdir. Gelecek kazançlar her yıl %5 (sonra %10) oranında artırılıp iskonto edilerek toptan ödenecek tazminatın peşin değeri bulunur.

Diğer Önemli Tartışma Konuları:

Yaşam Tabloları: Tazminatın ne kadar süre için hesaplanacağı, yaşam tabloları (eskiden PMF-1931 Fransız, günümüzde TRH-2010 Ulusal Mortalite Tablosu) kullanılarak belirlenir.

Peşin ve Toplu Ödeme Sorunu: Mevcut uygulamada tazminatlar genellikle peşin ve toplu biçimde ödenir. Bu durum, mağdurlar için uzun vadeli ekonomik güvence sağlamada yetersiz kalırken, tazminat sorumluları (özellikle sigorta şirketleri) açısından orantısız bir yük doğurabilmektedir. Peşin ödenen tazminatın belirli bir iskonto oranına tabi tutulması gerektiği, aksi halde sebepsiz zenginleşme olacağı aktüeryal olarak belirtilir.

Kurumsal Farklılıklar: Sosyal Güvenlik Kurumu’nun gelir bağlama işlemleri ile sigorta şirketlerinin tazminat hesaplama formülleri ve yargıda benimsenmiş yöntemler birbirinden farklıdır. Bu durum, davaların uzamasına ve adaletsiz sonuçlara yol açmaktadır.

Hukukçu ve Bilirkişi Yetersizliği: İnsan zararlarının parasal değerlendirilmesinde temel sorun, hesaplama yöntemlerinden ziyade sağlam ve doğru “hukuksal gerekçeler”dir. Bu hesaplamaların hukuk eğitimi almış ve konusunda uzmanlaşmış bilirkişiler tarafından yapılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bilirkişi raporlarının denetime elverişli olması ve açıkça gerekçelendirilmesi önemlidir.

Sorunlar ve Çözüm Önerileri

Manevi tazminatta olduğu gibi, bedensel zararların maddi tazminat hesaplamalarında da objektiflik ve hakkaniyet arayışı devam etmektedir. Ülkemiz koşullarına uygun istatistiksel verilerin (yaşam tabloları, ekonomik göstergeler, evlenme şans tabloları vb.) eksikliği ciddi bir sorundur.

Önemli Sorunlar ve Çözüm Önerileri:

Kurumsal Uyumsuzluk: Kurumlar (SGK, sigorta şirketleri, yargı) ve yüksek mahkeme kararları arasındaki uygulama birliği eksikliği giderilmelidir.

Uzmanlaşma ve Eğitim: İnsan Zararları Mahkemeleri kurulması ve bu alanda görev yapacak yargıçlar ile bilirkişilerin uzmanlaşması için eğitim süreçleri düzenlenmesi önerilmektedir. Hukuk fakültelerinde sorumluluk hukukunun ayrı bir anabilim dalı olarak örgütlenmesi de bir çözüm olabilir.

Ulusal Veri ve Tablolar: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından ülkemizin toplumsal ve ekonomik yapısına uygun yaşam, aktivite, ekonomik gösterge, evlenme şans tabloları gibi verilerin hazırlanması ve sürekli güncellenmesi gereklidir.

Tazminatın Ödenme Şekli: Tazminatların toplu yerine aylık/yıllık periyotlarla ödenmesini sağlayacak bir fon sistemi kurulması önerilmektedir. Bu, hem mağdur için uzun vadeli güvence sağlayacak hem de sorumlular üzerindeki orantısız yükü azaltacaktır. Bu fon sistemi için hayat sigortaları ve bireysel emeklilik sistemindeki altyapı ve tecrübeden yararlanılabilir.

Haksız Zenginleşmenin Önlenmesi: Özellikle teknik faiz uygulamasının hukuki dayanağının ortadan kalkmasıyla ortaya çıkan sebepsiz zenginleşme ve haksız fakirleşme durumlarının önüne geçmek için hesaplama yöntemlerinin objektif ve bilimsel temellere oturtulması şarttır.

İskonto Politikası: Peşin ödenen tazminatlarda uygun bir iskonto oranının uygulanması aktüeryal olarak gerçekçidir ve bunun için Merkez Bankası veya SDDK/TÜİK gibi kurumlarca belirlenen güncel faiz ve enflasyon verilerinin dikkate alınması gerekmektedir.

Sonuç

Geçici ve kalıcı iş göremezlik tazminatlarının hesaplanmasındaki yöntem farklılıkları, adil ve gerçekçi tazminatın belirlenmesini engellemekte, hem mağdurlar hem de tazminat sorumluları açısından belirsizliğe ve adaletsizlik algısına yol açmaktadır. Hukuki güvenlik ilkesinin sağlanması, tazminat kararları arasındaki çelişkilerin en aza indirilmesi ve toplumun yargıya güveninin artırılması için objektif, öngörülebilir, ekonomik gerçekliklerle uyumlu ve taraflar arasında makul dengeyi gözeten bir sistem kurulması hayati önem taşımaktadır